Kayıtlar

Ekim, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kukuleta

Buralar soğuk, içim bir hayli buruk bu günlerde. Ne yöne dönsen bulut, üstüme üstüme gelecekmiş gibi duruyor yağmur. Rüzgar beni nereye ektiyse fırtına oradan kopacakmış gibi kasvetli bir his, içim titrerken korkulu bir soğuk birikiyor boğazıma. Hülasa Palandöken korkuların habercisi, tabyalardan uğultular geliyor, yahu bu neyin nesi sanki güneş yalancı bir öpücük atıyor. Tren garı yapayalnız, Doğu hep öksüz, Batı’dan geliyor dev bir ün, gurbet kuşu giderken ağır peşinden koşar akıl zannedilen boş bir ses. Bu ovada çiçekler az otlar çok yaşar, güneş yakar, yağmur siler atar. Bir yiğit yetiştirir kendi bataklığında batar. Bir at bin muradın habercisidir, bir ses bir umuttur şu dümeni bol bu denizsiz yaylada. Soğuk bir yangın ateşiyle kavruldu bütün ova yapraklar sarardı döküldü birer birer, şehrin lambaları ne kadar aydınlıksa o kadar karanlığa gömüldü bütün insanlık, bize kalan sadece trafik lambaları. Dur deyince duran, geç deyince geçen bir toplumun ayak sesleri çınlıyor caddelerde, ...

Hayata Ermek

 Acının da hayatın bir parçası olduğunu bir türlü kabullenemiyoruz, Ermiş kabullen diyor, diğer türlü diyalektik anlayış gereği zevki de algılayamazsın diyor. Ama diyorum keşke hayatın kanunları böyle olmasaydı, ne olurdu ki kötülüğün olmadığı, insanların ve bilhassa hayvanların birbirini vahşice yemediği bir dünya olsa ? Diyorum da kalıyorum. İyisi mi bunları pek fazla düşünmemek.

Acı Kahve

Ellerine dokunamadım, için için sarılamadım ya buna da razı oldum. Karşında acı bir kahve bile içemez oldum. Nasıl burnumdan soldum. Yüreğim yerinden oynadı sanki. İçimde bir sır gibi saklardım seni, ta ki karşına çıkana dek bozuldu bütün büyü. Gözbebeklerim gözbebeklerine gelince güzelleşiyor dünyam. Ettiğin yemin benim günahımın bir bedeli olsun. Gitsin artık kötülükler, gelsin artık eski heyecan. Ne bi noktam gam ne bi hasret sana bulaşmadan indirsin perdelerini. Sen ki bi umuttun hayatımda, bak şimdi daha bi umutlandı içim. Sen bana küssün aslında bundan gönlümün haberi yok. Benim sensiz kolum yok, Bacağım yok, Başım yok. Sensiz hiç bir şeyin tadı yok, sevgiye iştahsız bir hastalıktı benimki. Reçetesi bir sigara bir de acı kahve.

Seni sevmek zordu

Seni sevmek zordu. Ondan sana fayda gelmez dediler; menfaat beklemiyorum dedim, senden bir çıkarım yoktu. Garipti, Tek kişilik, Ve haberin yoktu. Beklenmedik bir kış mevsimi gibiydi. Beyazdı ve soğuk. Her şeye rağmen içimde bir güneş hep gülümsüyordu. Olsun dedim ve sevdim seni. Senin sevginin, inan bir önemi yoktu… Çünkü aptallıktı, Hayaldi ve uyanabilirdim. Olsun dedim, olsun… Ve öldüm sonra. Uyanmaktan korktum…

Nasıl gittin?

Omuzundaki o bir başlık boşluğa daha mı hafif geldi ki hayat, ayaklarını alır gibi kucağına, yaprağın altına yürüyen su sessizliğinde öyle hayal olup gittin? Bizim olduğumuz hiçbir yerde olmayan herkese, -senin olmadığın her yerde o! dedirttin...

Sevgili Kalbim

Uzun bir süredir büyük bir yarayla yaşadım sevgili kalbim. Umutlarıma kış geldi. Ektiğim rüzgarlar fırtına oldu yaz gününde. Bir yıl daha sensiz geçti. Belki bir yıl daha sessiz... Bu ne umuttur sevgili kalbim. Hala nasıl çarpar onun adını duyunca, onu düşününce nasıl dolar bu gözler. Sevgili kalbim fotoğrafları yakmaya anıları silmeye kıyamıyorum. Yakında giderim bu şehirden kokusunu özlediğim memleketin toprağı bile artık hasret yüreğimin derinliklerinde. Nereye gitsem hep gurbet, dağa taşa vursam kendimi, gönlümün Irak köşelerinde tek başıma yalnızım. Ben seni içtiğim çayın şekerinde, bir okul kütüphanesinde veya bir sinema salonunda buluyorum. Haklısın sevgili kalbim. Senin bir anlık dediğin ben, karşımda ömürlük dediğim senle zordayım. Bir gün bitecek bu kabus günler biliyorum. Elbet bir gün güzel günler göreceğiz. Sen gül dolu bir bahçede, ben gül kokan bir avuç toprak içinde, elbet bir gün Saadet’e kendi ayaklarımızla gideceğiz.