Kökleşmiş Entrikalar

Kendini bilmek, bilmek ve kendine olanı yakıştırmak. Aslında bu kişiliği benimsemenin özü, Aristoteles konuyu şu cümleyle kapatır; "Kendini bilmek, tüm bilgeliğin başlangıcıdır."Peki bu sözcük neye göre değerlendirilir..? 
Eğitimli bir insanı hangi alanda nasıl ve neye göre yakıştırmalı bunu bilemem amma... Bana göre cahil insanlarla da fazla muhabbet çok kusturur. 
Çok ukala konuştum anlıyorum. Bazen farkında olmadan haddimi bilemiyorum.
Bir de Mevla'na Hazretlerinin söylediği bir söz aklımda "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol."
İşte bu başlıkları bir anlamda değerlendirelim istedim.
Doğruluktan yana kardeşlik naraları atan ve yine bu topluluk içinde yaşayan insanlarla, birde kendini bilmeyen, olduğu gibi görünmeyen insanların, sürekli istikrarlı ve iradeli insanlara karşı birinin Ensar olup, diğerinin de muhacir olduklarına kanaat getiridim.
Döndük havası sert, yiğidi Mert o güzelim şehre...
Nasıl da "sahipsiz" bıraktılar o güzelim memleketi...
"Bu laftan sizin kadar bende hoşlanmıyorum."
Yıllar önce bu soğuk iklim de güzel insanlar yaşarmış ve bu insanlar parasız ve medeniyetsiz miş. Yol görmemişler mesela, kafeleri, barları, lüks otelleri, gece kulüplerini, kalabalık genç üniversite nüfusunu hiç tanımamışlar. Ama şairin de bir söylediği söz varmış "Kar yağardı Adam boyu, adamlar da adamdılar o zamanlar..." Gerçi bu duyguları ifade eden şair bile belirli belirsiz bir şekilde şehir de yaşamayı terk etmişti.
Gerçi bu kar artık Adam boyu yağmıyor, adam boyu yağsa adamlar da adam olmuyor..
Bu şehirde yok, yok du, insanın ruhuna ruh katacak ne varsa, manevi duygularına anlam yükleyecek alimler şeyhler ve evliyalar yaşadı. Aşıklar vardı mesela, rüyalarında bade içerdiler, en sevdiğim de Sümmani'ydi. Ve şehrin basiretsiz insanları tarafından hüsrana uğratılan üstadımız Reyhani'ydi...
Onu da küstürdüler, o da başka yerde yaşamayı yeğledi. 
Gemisini sonradan yürütene kaptan derler, gemiler kalkar limandan, liman da kalmadı. Rotası da yok ki bu yüksek rakımlı yaşamın..
İbrahim Hakkı'dan öğrendik marifet nameyi, marifetli kılmayı.
Neler öğrendik neler...
Şimdi ise nelere yapıyoruz, nereye gidiyoruz... 
Burası hangi Ütopya...?
Sor bana arkadaş, eskinin medeniyet sizliği ile şimdi ki medeniyeti sor bana. 
Issızlığa teslim olan minareleri medreseleri sor, kendi belirsiz yamaçlarında amaçsız gezintileri sor, sor bana, bende kendime sorayım. 
Biz taşralarda büyüdük, medeniyetin ortasında geliştik. Hataların ortasında kaldık, ne var ki Allah'ın ayazını insanın tokatıyla karıştırdık. Bundan ders almayı ve bir daha hataya düşmemeyi hedef edindik. Bu denli kültürün ve mirasın içinde yaşadığımız memleketi, medeniyetin varlığı ile eriyip tükettik. Naim hocaları küfür cambazı yaptık, Reyhanileri 7 kadınlı Hürmüz. Nebahatları fahişe, Cemal Gürsel'leri darbeci sıfatıyla adlandırdık...
Sistem ister istemez bizi bu algıya sürükledi, fakat buna izin veren sendin Erzurumlu.
Gerçi medeniyetin de bir suçu yok, sizleri kırmayayım diye sürekli medeniyet deyip duruyorum.
Keşke kaçıp gitmek yerine sende mücadele etmeyi deneseydin. İyi işler yaptığında arkandan kötü konuşuyorlar biliyorum. 
Her hareketine bir kulp takarlar, sen iyi dersin onlar kötü algılarlar.
Hakikatsiz insanlarla yaşamanın ne kadar zor olduğunu bilirim. 
Birlikten bahsedersin, onlar sana bencilliği bahşederler. 
Böylesine zorlaşmış bir kent de bırakın yaşamayı nefes almanız bile zorlaşabilir. Bana minnet ve sitem yüklü imalarda bulunacaksınız, bana hiç hak etmediğim sözleri arkadan arkaya isimsiz ulaştıracaksınız ve ben hiç aldırış etmeden ve kişiliğimden taviz vermeden sizlerin yüzüne bakacağım. 
Gelelim bu düzeni sağlayan, kişilikleri bozan hilekar, gizli kapaklı insanlara. İşaret parmağımla gösteremem onları, fakat nasıl davrandıklarını iyi bilirim. 
Bugün bu düşünceyi ihya etmeye çabalamak gibi bi derdim yok. Öncelikle şunu çok bilmek gerekir ki, Kuran'a göre "İyilikler kötülükleri giderir." Hud 114 Allah'ın hükmü budur. 
Allah ne diyor bir başka ayetinde:
İyilikle kötülük bir olmaz, Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur. Fussilet 34

Dava şudur sevgili okurlarım, yılda 10 bin kişinin göç etmesine anlam aradım, sonucunda insanların büyük bir bölümünün insanlara kırgın olarak ayrıldıklarını gördüm yada hissettim. 
Biz ki beraberliği kaybettik, bu şehre binlerce olimpiyatlar da yaptırsan, hizmetin en iyisini de yapsan, pürüzsüz kaldırım taşlarında yürütüp, para ve insan gücü ile yapılan her ne varsa bunu da insana sunsan. Aslını ve neslini unutan, toplum ahlakı dışında yaşayan insan topluluğuna, bütün kötülükler mübahtır. 
"Namus! Namus!" Diye ortalıkta bağıran gençlerin, cadde de giden bir bayana nasıl baktığını ve ne laflar söylediğini size anlatamam. Bu hareketi uygulayan gencin yani Erzurumlunun eline Türk bayrağını alıp bir de ülkücü işareti yapıp vatanına sahip çıktığını zannettiği bu zavallı kardeşim, yabancı bir öğrenciye toplu hücumla ateist olduğunu öne sürerek kışkırtmaya çalıştığını bizzat gördü bu gözler. 
Sağ gösterip sol vurmayı günümüzde ailelerin öğretmediği kesin, okuma oranın düşük olduğu memlekette bir de gururluyum, atarlıyım ama yar başında tutarlıyım gibi kendini ezik duruma düşeren sevgili arkadaşlarım. Ya bu bencillikten vazgeçersin, ya da kötü entrikalar içinde kurulmuş düzenekte bir gün sende bitersin. 
Kusurları ile kabul edilen bir dünya kuralım birbirimize ve her ne olursa olsun her konuda bir birimize yardımcı olalım. 
Şems Tebriz'i şöyle der; "Diyorlar ki dost acı söyler? Acıyı söyleyene dost denilmez ki! Seni sevmeyen acı söyler dostun sana söyleyeceği acı dahi olsa senin canını acıtmayacak şekilde tatlı dille söyler." 

Hep birlikte dost kalacağımız günlere..

Dileğiyle.. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Japonların kutsal toprağı; Kân köyü

Eskiden KÂR Yağardı Erzurum'a